ZAMAN
Zaman hiç durmadan ileriye akar
Bazen insan durupta geriye bakar
Düşmüştür çoktan saçına aklar
İşte o zaman insan bazı şeyleri anlar
Bu gece Aflak yamaçlarındaydım rüyamda
Ama o kadar gerçek ki anlayamazsın hayatta
Rüya olduğunu anladım uyandığımda
Anlaşılan ruhum yine dolaştı oralarda
Bir zaman bir yakınım söylemişti şöyle
Ben Aflaktan ayrılalı 35 yıl olacak bu seneyle
Hala rüyalarımda hep Aflaktayım sence niye böyle
Kah çift sürüyorum öküzle
Kah ta ekin ekiyorum ellerimle
Bulamamıştım ona verecek bir cevap o zaman
Nihayet işin sırrını bende anladım bu zaman
Hani bir söz vardır ya Hacı hacıyı mekkede …..diye başlayan
Bu nedenle rüyasında İnsana oluyor vatanı ayan
Neticede zaman durmadan akıyor kendi mecrasında
İnsanoğlu da yaşıyor kendi küçük dünyasında
Bazıları işin sırrını anlıyor dünya macerasında
Bazıları da elbet anlayacak bir gün kabir kapısında
Zaman hiç durmadan ileriye akar
Bazen insan durupta geriye bakar
Düşmüştür çoktan saçına aklar
İşte o zaman insan bazı şeyleri anlar
Bazen de anlayamaz ama zaman yinede akar
Geriye döndürme imkanı da yoktur işliyordur çarklar
İşte o zaman insan belki haline ağlar
Ama beyhude zira o vakit beş para etmez ahlar vahlar
Ali Rıza BABA
2009-05-31
YAHŞİ SOPA
Aflaklı hemşerilerimizden biri çıkmış bir gün evden
Evdekilere çalışmaya gidiyorum diyerekten
Bizimki dönmüş köye hemen daha birkaç gün geçmeden
Ama elbiseler yırtık pırtık
Suratında da var birkaç cızık
Gözünün altında oluşmuş morluk
Kendiside olmuş adeta gorkuluk
Hafiften topallıyor selam verirken tüm vücuduyla dönüyor
Arada sırada tökeziyor bazen de yolda se çiziyor
Konuşması biraz peltek gözleri de olmuş pertlek
Daha eve uğramadan geçmiş hemen kahveye sendeleyerek
Kahve istemiş çaycıdan ağzında bir şeyler geveleyerek
Getirmişler kahvesini hiç bekletmeyerek
Sormuş birisi ne oldu emmi elbisen niye yırtık
Demiş hiç sorma yolda davar sürüsüyle karşılaştık
Kovaladı beni kocaman bir tortlu kangal
Olsa da bende yürek mangal
Yinede saklandım arkasına çalıların
Bu arada yırtıldı bir kısmı asbapların
Bir kısmı takılırken çalıya
Bir kısmı da kaldı köpeğin ağzında
Geriye kalanda işte sırtımda
Başka biri suratındaki cızıklar ne hayır
Hayır canım gelirken yolda tepe bayır
Ve de geçerken çimen çayır
Bir bahçede yemek için verdim mola
Havada biraz karanlık olunca
Takıldım ellam çalıya çırpıya
O zaman oldu bu cızık suratıma
Birisi amanın vah yazık olmuş adama yani
Başkası cızık tamamda gözünde de morluk varlık hani
Üstelik kan revan olmuş elbisesi
Diyorum ki emmi bu kan falanda neyin nesi
Kızarak bizimki o da ebeyin fesi
Sorular gelince çarpraz çarpraz
Bizimki konuşmaya başlamış yanaz yanaz
Bizimki bu sorulara daha fazla dayanamaz
Uzun lafı kısası diye başlar söze
Çalışmaya giderken geze geze
Tam varınca falan köyün girişindeki öze
Orada çıktı karşıma bir geveze
Ben laf yetiştirirken erinmeden gevezeye
Bir adam çıktı ki karşıma zebellaha benzeye
Sonra aldılar beni ortaya başladılar evire çevire vurmaya
Ta ki gelene kadar sudan eşşek
Bu arada iniyordu gökten taş ve kessek
Sizin anlayacağınız bana bi zopa attılar ki yahşi mi yahşi
Siz siz olun çatmayın o köye çünkü adamları vahşi mi vahşi
Ben altta zopa yerken inledim vah vah
Karşıdaki dağlarda çekti sürekli maşallah maşallah
Ali Rıza BABA
VURUP OMUZUNA TAHTA BAVULU
Vurup omuzuna tahta bavulu
Varıp gurbet eli gez garip garip
Yollara düşüp de gözler buğulu
İlet haberini tez garip garip
Varsın yaban eller mekanın olsun
Sılanın hasreti bağrına dolsun
Anadan babadan bacıdan yoksun
Oturup derdini yaz garip garip
Her akşam dönünce yurda yönünü
Hasretle hicranla doldur özünü
Kalbine çevirip yaşlı gözünü
Çilenin selinde yüz garip garip
Ay geçsin yıl geçsin uzansın ara
Hasretin yol olsun karlı dağlara
Aktıkça gözyaşın akan sulara
Kalsın yanağında iz garip garip
ALİ RIZA BABA
UYANIK AFLAKLI
Bir zaman aflaklı bir zatın hastalanmış ineği
Dayanamıyormuş buna bizimkinin yüreği
Belki hayvana şefkatten beklide cimrilikten
Beklide bir başka sebepten
Bizimki cimrilikte pek namlıymış
Birazda mal canlıymış
Hatta para gidecek diye baytar bile çağırmamış
Ama inek iyileşirse 7 gün oruç tutmayı vaad etmiş
Derken inek iyileşmiş bizimkide pek neşelenmiş
Sonra eş dost hatırlatınca vaadi
Başlamış oruca ve tutmuş 1.2.3.4.5.6.7
Lakin sekizinci gün ölmüş inek sahi
Bizim ki pek bozulmuş ama çaktırmamış hani
Birisi hatırlatınca meseleyi
komşu sen tamam tuttun da yediyi
Göremedi senin inek yediden gayriyi
Bizimki atılmış ve söze başlamış
Enayimiyim ben ulan
Önden gelen ramazan
Düştüm mü yediyi oradan
Düşer 23’e ramazan
Ayrıca ineği de sayacağım 7’ye kurban
Ondan sonra kesmem yedi sene kurban
Birde 27 ‘de kadiri yakaladığım zaman
Sırtım yere gelmez artık hiçbir zaman
Bunu duyan adam demiş aman aman
Bu adamda ne kadar yaman
Üstelik karıştırıyor hep sapla saman
Affeder inşallah bu ardamı da yüce rahman
Allah nasip etsin hepimize İman kur’ an
Ali Rıza BABA
Sevgili hemşeriler
Aşağıdaki dizeler
birçoğuda gerçekler
Birkısmıda martaval
umarım karşılarsınız doğal
SARI DÜVE
Yıl 1986 aylardan haziran
Sarı düvenin öyküsü başladı işte o an
Akşam üzeri bir traktör geldi bize
Romorkunda kocaman semiz bir düve
Babam döndü anneme
Al sana karma bir düve
Sakın ola bununda sütü yok deme
Yoksa bunu da satarım
Yoğurt süt diyene de kızarım
İki yaşında olduğu söylenen düve
Hiç benzemiyordu bizim ineklere
Meğer düve hollandalıymış
o yüzden pek fiyakalıymış
Hem iri idi hem nazlım
Birazda pahalıydı canım
Bizim ineklerden farklı olunca düve
Babamda göndermedi beni gütmeye
Oysa arkadaşım Ünal gidiyordu gütmeye
Bazen Gürgenliye bazende Çatalköprüye
Hemen bizim evin arkasından geçiyordu
İnek gütmenin güzelliğini anlatıyordu
o anlattıkça benim içim yanıyordu
Ama ne annem nede babam beni anlıyordu
Hasret bağrımı delince
Bende gittim inek gütmeye
ulaşınca gürgenliye
Aman Allahım o da ne
Kimi koyun güdüyor kimisi kuzu
kimisi kumpür yiyecek evde unutmuş tuzu
Birtarfta çeşit çeşit ağaçlar
Gürgenler meşeler söğütler ve kavaklar
Diğer tarafta şırıl şırıl akan sular
Biraz ileride soğuk sulu pınar
Hertarfta rengarenk çiçkler
ve yemyeşil otlar
Bazıları top oynar
bazısının var önünde davar
ama herkes neşeli
Bazısı yeni gelmiş bazısı da epey olmuş geleli
Akşam olunca gittik eve
Sordu babam neredeydin diye
Biraz kem biraz küm
Sonra bir tokat güm
Ben syleyince taksit taksit yalanı
Verdi babam peşin peşin tokadı
Ve dedi bir musibet bin nasihattan iyidir.
Şimdi sopanın tam yeridir.
Dokuz yıldız saydım o akşam
Bir daha bu sayıya ulaşamam
Bir temmuz akşamı babam izin verince
Sarı düveyi gütmeye
İnanırmısınız dostlar sevinçten uyku girmedi gözüme
Sabah olunca aldım sarı düveyi
Doğru gittim gürgenliğe
Hem koştum hem oynadım
Hem de sarı düveyi otladım
Günler böyle geçti gitti
İki ay olmuştu sarı düveyi güdeli
Yine bir sabah kattım önüme düveyi
Her zamanki gibi hem sevinçli neşeli
Ulaştım gürgenliğe sabahın köründe
OO arkadaşlar çoktan gelmiş bile
Haydi çocuklar oynayalım ayağım ecer
Aman çocuklar bu saatte bekçiler gezer
Dalıp oyuna unutursak inekleri
Gelir o zaman bekçinin gür sesi
İşte o an acı acı öter düdükleri
Birde inekler girerse köylünün bahçesine
O zaman yiyeceğin sopayı hayal bile etme
Üstelik bir de suya basar
Kirlenen elbisenin hesabını evde annen sorar
O gün yine herkes oyun der
Kimisi ayağım ecer kimisi de su da çimer
Bu arada inekler uzaklaşıp gider
Sonra Eminlerin Musa amcadan bir azar
Biz oyuna o kadar dalmışız ki top atılsa ne yazar
Meğer bizim inekler girmiş musa amcanın bahçesine
O da haliyle küplere binmiş sinirlene sinirlene
İki seçeneğimiz vardı ya gidecektik eve
Ya da götürecektik inekleri başka yere
Aslında kararımızı çoktan vermiştik bile
İstikamet doğruca çatal köprüye
Çatal köprüye varınca önce inekler su içti sonra biz
Bu arada devam ediyordu musa amcaya sitemlerimiz
Çatalköprüye yerleşmiş zaten çingeneler
Ortaköy yolundan vızır vızır araba geçer
Biz çeşmenin başında oyalanırken
Bir gürültü patladı acaba neden
Meğer Koca Dedenin gündüz
Bizim düveye çarpmış güpe gündüz
Yabancıydı arabanın pilakası
Ya düsseldorf ya da duisburg tu
Asıl önemlisi bu olay beni burktu
Çarpmanın şiddetiyle kırılmıştı ayakları
O haliyle bir kaç metre yürüdü
ve oracıkta yığıldı
Bir çare bir derman diyordu bakışları
Kimbilir belki de ne kadar yanmıştı canı
Her kafadan bir ses geliyor
kimi kasap soruyor
kimi bu düve kimin diyor
kimiside beni teselli ediyor
sonra köylüler geldi
Hem kasap hem babam
Allak pullak olmuştu o sırada kafam
babam bir bana baktı bir kasaba
birde zavallı düveye
herkes birşey söyledi
Ama o vicdanını dinledi
Hergün bir sınıkçı geldi sarı düveye
Ne yazıkki hiç biri olmadı çare
Ve sonunda sarı düve öldü
Sanki başıma kaynar sular döküldü
o günden sonra bir daha inek gütmedim
Çünkü bu olaydan derinden etkilendim
Şimdi ara sıra gürgenliye gidiyorum rüyamda
arkadaşlarla oynuyor
sarı düveyi güdüyorum heyecanla
İşte dostlar anlattım size
sarı düvenin hikayesini
Aradan yirmi yılgeçti
unutmadım o günleri
Eğer birgün yolunuz gürgenliye düşerse
Benden selam söyleyin ağaçlara ve çiçeklere
Soğuk sulu pınardan bir su için
sarı düvenin hikayesini birde onlardan dinleyin
Ali Rıza BABA
TARIK ATUF
Tarık Atuf benim canım oğlum
Ne yazık ki sen doğduğunda yanında yoktum
Benim için çok ama çok zordu bu durum
Çünkü hep yanında olmak istiyordum
Ama çok istememe rağmen yanında olamıyordum
İlk yürümeye başladığında düşerdin hep uf
En çok sevdiğin çikolataydı eti puf
Ama bugün almayı unuttum tuf
Benim canım oğlum Tarık Atuf
Sabah kalkınca anne televizyonu aç derdin
Kahvaltıdan önce hep çizgi film izlerdin
En çokta tazmanya canavarını severdin
Bugs bunny çıkınca da baba işte benim arkadaşım derdin
Kahvaltıda ençok patates kızartması yerdin
Patates kızartmasına hep pomus derdin
Üstünede bolca ketçap dökerdin
Yanlışlıkla önünden yersek yemeyin pomusumu derdin
Ve bizi Ebu dayına şikayet edeceğini söyleyerdin
Ebu dayımın kocaman silahı var ha diye de eklerdin
Hatırlarmısın annen hiç içirmezdi sana cola
Onun yerine beslerdi hep seni meyve suyuyla
Ben bazen annenden habersiz alsamda sana cola
Annen sana bunun içindeki pekmez diyordu o zamanda
İlk zamanlar sen budurumu çakmasanda
Sonraları yutmuyordun artık bu numaralarıda
Yine bir seferinde almıştım sana cola
Kızdı annen niçin aldın çocuğa cola
Bende dedim duymadınmı hanım varya kampanya
Çıkacak bu colanın içinden Atufa futbol topuya
Bunun üzerine aldın colayı doğru gittin lavaboya
Önce önemsemedik ama sonra varınca bizde oraya
Döktüğünü gördük colanın tamamını lavaboya
Ve sonrada başladın durduk yere ağlamaya
Sorduk niye durup dururken başladın ağlamaya
Sende dedin coladan top çıkmadıya
Bunun üzerine bizde başladık kahkahaya
Sonrada gittik hemen Gimsaya sana top almaya
Tam bir araba hastasaydın
O yaşında tüm markaları sayardın
Arada bir de krangen vagen diye sayıklardın
Meğer oda almancasıymış ambülansın
Harç karma araçlarına diyordun hep dönderekli araba
Bu aracın adını hatırlamak için ne kadar göstersemde çaba
Anlaşılan bende bilmiyordum bu aracın adını galiba
O yüzden bende başladım demeye o araca dönderekli araba
Şimdi benden çok uzaklardasın
Keşke hep yanımda olsaydın
Koşarak bana sarılsaydın
Baba baba diyerek beni karşılasaydın
Aslında yinede hep yanımdasın
Çünkü hergece ya rüyamdasın
Yada gündüz hep akklımdasın
Bazende dilimde ki şarkılardasın
Tak etti artık bu ayrılık canıma
Bu yüzden aldım vizeyi düştüm Almanya yoluna
Siegendeyim inşallah ağustosun onaltısında
Üstelik sanada aldım kocaman bir dönderekli araba
Arabanın lambasıda var kumandasıda
Ve daha neler neler var bavulumda
Görüşmek üzere 16 Ağustosta
Emanet ol Allah’a ve kal sağlıcakla
Ali Rıza BABA
7 Ağustos 2006 ANKARA
PEYNİR TULUĞUNDAN ÇIKAN SÜRPRİZ
Aflak eşrafından bir zaat
Yapmış bir gün komşusuna müracaat
Vardır komşu benden sana bir maruzaat
Komşusu demiş geç o vakit mevzuya aynı saat
Komşu bizim evin ihtiyacı var peynire
Hem de çökelek mökelek değil tuluktaki peynire
Varsa eğer fazladan sizde biraz da bize ver hele
Tabii demiş komşusu hem de seve seve
Bizim ki kapmış oradan tuluğu
Hanımın karşısında almış hemen soluğu
Birazda böbürlenerek atıyormuş nutuğu
Çok hatırlı adamım canım
Tek lafta komşudan tuluğu aldım
Hem de para mara da saymadım
Hanımı biraz uyanıkmış demiş ben pek kani olmadım
Ama getir istersen şu tuluğu da peynirin tadına bir bakalım
İstersen yapayım sana birkaç tepsi börek çörek
Hem de peynirin kıvamını bir görek
Bizimki açmış tuluğu heyecanla
Karşısında bulmuş bir kurdu hem de pala bıyığıyla
Ne olduğunu anlamak için bakarken tuluğa
Kurt omzuna basıp geçmiş hemen dip bucağa
Bizimki afallamış görünce kurttaki bıyığı
Bu arada gözgöze gelmiş bir kurtla daha bayağı
Üstelik bu kurdun varmış hem sakalı hemde bıyığı
Bizimkinin aklı ancak o zaman etmiş çark
Demiş hanım bu peynirde var öbürlerinden biraz fark
İstersen börek yerine başka bir şey yapsak
Hanımı demiş yok öyle kaçamak
Ben var sana börek açmak
Çünkü sen var çok hatırlı adam olmak
Anlaşılan komşunun isteği bozuk peyniri sana çakmak
Bu peyniri de alır ancak senin gibi hatırlı bir ahmak
Sende bu kafa olduğu sürecede İner kafana daha çok tokmak
Aklını başına alana kadar bu eve gelmek sana yasak
Git bul kendine bir köşe bucak yada parkta bir bank
Ali Rıza BABA
MUSTAFA BABA’NIN ASKER RAŞİT BABA’YA 02/08/1990 TARİHİNDE YAZDIĞI MEKTUP
02/08/1990
Sayın çok kıymetli yekenim raşit selamla kara gözlerinden öpenim. Sen de ben amucandan soracak olursan iyim Allah şükür raşit burada havadis şudur; Rafık, Nuürü, Tavut dede öldü. Ekinleri işledik, şimdi harman yirine yamur yadı yaş onu bekliyurum. Başka yaramaz havadis yok olursa hemen.
Yalınız durasan içini duüyor o da yakın sabiyeyi ben alırım. Burada evlerimiz çocuklar hepisi ayrı ayrı selam ederler köndedin teplı (gönderdiğin tebliği)aldım. Çok sevindim. Saal reşit mutdün konyaya kitdi hayırlısı ,2 gün oldu baban ekini derdi mutdün 2 kün sapınızı çekti köyde başka yaramaz bir havadis yok harman kalkacak firek yolacaklar buna için hec düşünme burası iyi sen vaziyeten bak hoşca kal cevap veya el- cevap.
KÖSTEKLİ SAAT
Hacı amcanın varmış demiryolu armalı bir köstekli saati
Beklide bu saati almakmış ömründeki en önemli icraati
Hicazdan getirmiş o saati hem de 500 riyal vererek
Üstelik paranın para olduğu dönemde hiç esirgemeyerek
Takarmış saati takım elbisenin yeleğine özenle
Sürekli saat muhabbeti yaparmış kendisiyle gezenle
Saat kaç diye soran oldu mu öyle bir kasılırmış ki
Zannedersin ki hacı amca saatin değil sahibi mucidi inan ki
Hacı amcanın yolu düşmüş bir gün ankaraya
Bizimkisi saatini takmış gidiyormuş ulustan kızılaya
Yankesecinin birisi aşina olmuş hemen manzaraya
Bizimkide devam ediyor ha bre saatini çıkarıp çıkarıp takmaya
Yankesici dikilmiş hacının karşısına aniden
Selamün aleyküm hacıemmi saatinde pek güzelmiş sahiden
Ama bak hacı benzemez burası senin köyüne
Gelir adam çıkarır bir güzel saati yerinden ve koyar cebine
Sonrada girer kalabalığın içine
Sende bakarsın arkasından öylesine
Yankesici hem anlatıyor hem de dediklerini yapıyormuş
Sizin anlayacağınız saati alıp kalabalıkta kaybolmuş
Hacı sonunda anlasa da soyulduğunu
Yinede anlatmamış kimseye bu durumu
Çünkü aşamamış bir türlü gururunu
Bizimki dönmüş köye ve anlatıyormuş her yerde
Ankara da adamın saatini çaldılar gözümün önünde
Hem de güpe gündüz şehrin göbeğinde
Hacıyı iyi tanıyan bir dostu çakmış durumu
Sormuş hacıya biliyor musun saatin kaç olduğunu
Hacı gayri ihtiyari atmış elini cebine
Saatin yerine sümüklü mendil gelince eline
Başlamış hacı, şey, kem küm falan feşmekan demeye
Hem de boncuk boncuk terlemeye
Sonra anlaşılmış ki hacının anlattığı olaydaki kahraman
Yani güpe gündüz şehrin göbeğinde soyulan
Ta kendisiymiş hacının meğer Ankarada tokatlanan
Ali Rıza BABA
Eylül 2008
GÖKTEN DÜŞTÜ BİR KÜREK
Bir yaz sabahı geldi bize amcamın oğlu Abdulkerim
Haydi Ali seninle Çadıryerine gidelim
Tamam gidelim ama ben yürümeyelim isterim
Bunun üzerine biraz düşünen Abdulkerim
Merak etme dedi ben o işi hallederim
Biraz sonra getirmişti dedesi Tahir ağanın eşeğini
Haydi Ali bin de götürelim babamın sabah ekmeğini
O sırada annem elime tutuşturdu bizim yaprak küreğin
Neymiş efendim sulayacakmışım bizim kavakları akşam üzeri
Tıngır mıngır giderken eşeğin üzerinde
Top oynuyordu çocuklar Küt’ün bahçesinde
Tam köprünün başına gelince çağırdılar bizi de
Dönmedik yolumuzdan her ne kadar içimiz cız etse de
Önce harmanyerine oradan Hacı Veli’nin deresine
Sonra verep yere sonunda ulaştık Çadıryerine
Her ne kadar annem kavakları sulamamı tenbih etse de
Sanki eli kürek tutan herkes gelmişti o gün Çadıryerine
Bu halde bizim kavaklara su sırası gelmesi tabi ki nafile
Çıkardık ortaya getirdiğimiz çıkıyı bir ara
Olsa da çıkıda taze börek kalabalıkta gelmedi bize sıra
Bu arada Ahmet amca gönderdi bizi pınara
Pınarın başında bekliyordu bizi bir sürpriz
Zira orada yatan bir yılanla karşılaştık biz
Hemen kaçtık oradan bağırdık yılan
İnanmadı bize hiç kimse söylüyorsunuz yalan
Halbuki biz görmedik dinazor falan değil küçük bir yılan
Şahittir geçen yatsılara rağmen sönmeyen mum ve şamdan
Dönmüştük korkudan şaşkına
Bir testi su için gittik ta inin ardına
Birbirimize sarılıyorduk en ufak bir çıtırtıda
Biraz firek, salatalık toplayıp gidin dedi Ahmet amca en sonunda
İki kova firek birazda salatalık toplayınca
Yükledik heybeyi eşeğe düştük köy yoluna
Çadıryerinden köy yoluna düşünce
Atlamadı arktan bir türlü bizim eşek nedense
Biraz ikna biraz sopa zor aştık bu sorunu iki saatte
Tam köye girerken eşek hem cinsine ait gübreyi görünce
Olan oldu işte o zaman eşek gübre için eğilince
Sanki devreye girmişti ABS
Biz yuvarlandık eşeğin üzerinden yere
Her tarafımız olmuştu yara bere
Biz yanarken derdimize bir kürek düştü gökten
Elimizdeki kürek önce havaya fırlarken
Sonra kafamıza düştü sahiden
Bu sırada çeşmedeki kızlar kırılmıştı gülmekten
Gökten düştü bir kürek
Dayanır mı buna yürek
Ziyan oldu iki kova firek
Kaçtı gitti boz eşşek
Geride kaldı palazdan semer ve sapı kırık kürek
Yırtıldı zaten pantolon ve gömlek
Bu halimizle nasıl eve gitsek
Acaba evde yiyeceğimiz sopa kaç şelek
Yinede gittik eve sendeleyerek
Üstelik çeşmenin oradan geçerek
Sevgili dostlar aslında hepimizin vardır
Bir eşşekten düşme hikayesi
Önemli olan geri kalkmaktır
Boş laftan ibaret bundan gayrisi
Zaten hayat benziyor bir yolculuğa
Bu yolculukta kimisi eşşek sırtında kimisi de yaya
Bu esnada kimisi eşekten düşer kimisi de yürürken tökezler
Konuyla ilgili bak ne diyor büyükler
İnsanoğlu beşerdir şaşar
Başına gelenden ibret alan aşılmaz dağları aşar
İbret almayansa düz ova da şaşar
Ali Rıza BABA
BU ÇEŞME
Bu çeşme kurumuş akmıyor artık
Suyundan insanlar içmiyor ne yazık
İçemiyor kurt,kuş envai tür yaratık
Kim bilir ne anılar yaşandı burada bilinmez artık
Bu çeşme kurumuş akmıyor artık
Bir zamanlar şırıl şırıl su akardı bu çeşmeden
Genç kızlarda aheste aheste su dolardı gün inerken
Burada söylenen türküler tüm köyde yankılanırken
Şimdilerde ıssız ve sessiz bu çeşme acaba neden
Çünkü bu çeşme kurumuş akmıyor artık
Yıllar var ki durmaz oldu bu çeşmede yolcular
Uğruyor ne aflaklılar nede sürüleriyle çobanlar
Arada sırada buradan geçen garip yolcular
Belki de derinden bir ah çekip inim inim inliyorlar
Zira bu çeşme kurumuş akmıyor artık
Aylar sonra yolum bu çeşmeden geçerken
Akmayan demir boruya ilişti gözüm istemeden
Suya hasret oluğa birkaç damla gözyaşı akıtırken
Ağlamaksı bir edayla şu cümle çıktı titrek sesimden
Bu çeşme kurumuş akmıyor artık
Ali Rıza BABA
Ağustos 2008
BİZİM KÖY
Sökmeden daha şafak
Güne başlar tüm Aflak
Hemen kaldırılır döşek ve yatak
Biraz peynir birazda çay bir kaç bardak
Burası bizim köyümüzdür Aflalktır Aflak
Ho ho diye bağırır sığır güden
Kadınlarda kapı süpürür erkenden
Kimisinin elinde kürek kimisinin elinde dirgen
Bağ bahçeye gidilir çoluk çocuk demeden
Burası bizim köyümüzdür Aflaktır Aflak
Kadınlar tarlada çapa çapalar
Erkeklerde tırpanla çayır çalar
Bir ara baba çocukları suya salar
Onlarda testilerle çeşmelerden su dolar
Burası bizim köyümüzdür Aflaktır Aflak
Davar gelmeden ana kız eve yetişir
Meleşerek davar gelir kuzularla emişir
Sonra anne gider bir güzel pilav pişirir
Öğle yemeğine yabandan gelen babada erişir.
Burası bizim köyümüzdür Aflaktır Aflak
Öğleden sonra tarlaya gidilir yeniden
Devam edilir işlere kalındığı yerden
Kimisi gezer traktörle biçer döver peşinden
Kimiside saman çeker harman yerinden
Burası bizim köyümüzdür Aflaktır Aflak
Toramanda imeceyle nohut yolunur
Davutağada keşşikle göl koyrulur
Kayalıboğazda sırasıyla yün yunur
Bozdağdan sığır gelmedende köyün yolu tutulur
Burası bizim köyümüzdür Aflaktır Aflak
Gün inerken dönülür köye
Bu dönüşte çoğunlukla doludur heybe
Heybenin bir gözündeki salatalık ve domatesse
Diğer gözündede vardır patates soğan ve fasulye
Burası bizim köyümüzdür Aflaktır Aflak
Akşamleyin yemek yenilir hep beraber
Yemeğin üzerinede demli bir çay iyi gider
Biraz sohbet birazda muhabbet ederler
Derken vakit epeyce ilerler
Burası bizim köyümüzdür Aflaktır Aflak
Yatmadan önce karar verilir yarın şu işi yapsak
Onun içinde erken yatıp erken kalksak
Sonrada serilir hemen yorgan ve yatak
En sonunda kapanır ışıklar ve sessizliğie gömülür tüm Aflak
Burası bizim köyümüzdür Aflaktır Aflak
Ali Rıza BABA
30 Eylül 2006 – ANKARA
BİR HOLYVOOD FİLMİ
Teyzemin oğlu Orhan ve ben
Çok iyi arkadaşız gerçekten
Onunla dostluğumuz kadimden
Hukukumuzda çok eskilerden
O gidene kadar Almanyaya
Geçerdi zamanım hep onunla
Gezerdik bazen arabayla
Bazende kalırdık yaya
Birimiz diğerine dese haydi gidelim şuraya
Hiç tereddüt etmeden giderdik hemen oraya
Hatta gerekirse fezaya hemde uzaya uzaya
Ben orta üçteyken o orta birdeydi
İkimizin okuluda aynı yerdeydi
Ortaokulu Aksarayda okuyorduk
İkimizde milli eğitimin yurdunda kalıyorduk
Aksarayın Ortaköye mesafesi altmış kilometre
Yinede hissediyorduk kendimizi gurbette
Aksarayda geçen beş günlük süre
Sanki geliyordu bize beş sene
Bu yüzden çekiyorduk hafta sonunu iple
Bir an önce Ortaköye gidelim diye
Yine bir hafta sonu geldik Ortaköye sevinçle
Pazartesi sabahıda geri döndük Aksaraya hüzünle
Ne kadar zor şeymiş yaşamak gurbet ellerde
Üstelik mesafe çok yakın olduğu halde
Ama mevsimlerden kış aylardan ocak olunca
Pazar akşamından başlayan kar tuttu sonunda
Pazartesi günü hiç ders dinlemedim
Hep pencereden dışarıyı izledim
Şu kar biraz daha yağsa dedim
Tatil olması için için için dua ettim
Sonra çaldı bir ara teneffüs zili
Teneffüste okullar tatil olmuş dedi biri
Ne kadar tatlı şu arkadaşın dili
Daha ne olduğunu anlamadan girdik geri içeri
Derste sorduk tatil varmı diye hocaya
O da dedi aç tavuk görürmüş kendini darı ambarında
Bu durumda kalmıştı sevincimiz kursağımızda
Keşke hiç bitmeseydi bu rüyada
Biraz daha kalsaydım tatil modunda
O gün aralıklarla devam etti kar
Kah yağdı hızlıca kah ta azar azar
Bazen de fırtına şeklinde tozar
Sabaha karşı heryer buz tutar
Çevre köylerden gelemeyince arabalar
En sonunda çıkar valilikten karar
Okullar tatil olmuştur haftaya kadar
Önce sevinç çığlıkları attık
Sonra karın üzerinde taklaya kalkıştık
Birazda arkadaşlarla kartopulaştık
Kardan adam yapmayı da unutmadık
Her tarafımızın ıslanmasınada aldırmadık
Ve bir güzel tatili kutladık
Sonra telefona sarıldık
Biz geliyoruz diye haber salacaktık
O zamanlar sadece iki telrfon vardı köyümüzde
Birisi Muhtar Dursun Koyuncunun evinde
Abbasın dükkanındaydı diğeri de
Abbasın dükkanı bize yakın olunca
Telefon ettim Abbasın dükkanına
Saatlerce uğraşsamda
Yinede bakmadı kimse telefona
Anlaşılan ya evde yoklardı
Yada telefon arızalıydı
Yada sorun hatlardaydı
Sonra aradık Orhanları
Cevap vermeyince telefonları
Bizde gittik otogara
Cebimizde vardı sadece tekkişilik para
Aynı durumda iki arkadaş daha olunca
Dört kişi oturduk iki kişilik koltuğa
Biletli yolcular gelince kaldırdılar ayağa
Bu şekilde devam ettik yolculuğa
Neyse ki yol açıkmış Hıdırlıya kadar
Orada da çalışıyormuş graydarlar
Biz Hıdırlıya varıncaya kadar
Çoktan orayı da açmışlar
Şimdi tek engel hacıların rampa
Yapsada otobüs orada yalpa
Çok şükür atlattık orayıda
Sağ salim Ortaköydeydik saat altıda
Her tarafta kar olunca bende gitmedim köye
Sabah gün gözüyle giderim diye
Aslında Orhanların evi de uzaktaydı
Ama köye bakarak yakın sayılırdı
Bu arada havada iyice karardı
Karnımızda çok ama çok acıktı
Orhanlara gelince bulamadık kimseyi evde
Dedim bunlar ya köyde yada başka bir yerde
Boş ver dedi Orhan gidelim Postacı Hüseyine
O çok değer verir misafirine
Ayrıca arabası da var götürür bizi köye
Kapıyı açınca Postacı Hüseyin
Buyurun çocuklar içeri girin
Bizimle beraber yemek yiyin
Sakın ola utanıp çekinmeyin
Hemen oturduk sofraya
Bir güzel yedik patlaya çatlaya
Sonra ilşti gözümüz videoya
Orada oynayan Tosun Paşaya
Bu arada bol bol çerez yedik
Tosun Paşa bitince başka film yuk mu dedik
O da getirdi Kibar Feyzoyu ve Davaroyu
İkisinide izledik tüm gece boyu
Bizimkiler öğrenmiş okulun tatil olduğunu
Aramışlar hemen bizim kaldığımız yurdu
Oradan demişler onlar gitiler Köye
Demiş bizimkiler ama gelmediler eve
Bunun üzerine bizimkiler çok heyecanlanmış
Yurttakilerde haliyle meraklanmış
Hemen koşmuş bizimkiler otogara
Karışmış sorular sorulara
Geldimi iki çocuk bu akşam
Ne ikisi on çocuk geldi tam
Ama dediklerini çıkaramam
Çünkü ben onları tanımam
Bizimkiler tekrar gitmiş köye
Hala ortalıkta olmadığımızı görünce
Gelmişler Orhanların evine
Sormuşlar çevredekilere
Ama unutmuşlar sormayı Postacı Hüseyine
Tam bizden ümitlerini kesmişler
Polise Jandarmaya haber verelim demişler
Ve son kez köye gelmişler
Sonra Jandarmaya gidecekler
Bu arada bizde keyfimizi almıştık
Yeter bu kadar gidelim artık
Postacı Hüseyin dedi burada kalsaydık
Dedik belki merak ederler bizi
O zaman götüreyim sizi
Ve köye geldiğimizde saat tam oniki
O sırada bizimkiler de geldi
Ortalık önce şenlendi
Sonra duruşmaya geçildi
Önce iddialar dinlendi
Sonra söz savunmada dendi
Sonra kısa bir ara verildi
Bize son sözünüz ne dendi
Daha biz sözümüzü bitirmedende infaza geçildi
Biz yapmak istedik temyiz
Attılar bize birton sopa temiz
Tam iki saati buldu kendimize gelmemiz
Postacı Hüseyinin evinde filme daldığımızda
Meğer ne senaryolar üretilmiş hakkımızda
Kimi demiş bunlar tipide evi bilememiş
Kimisi si yok efendim yanlış otobüse binmişlermiş
Başka birisi bunlar Aksaraydan hiç gelmemiş
Başka biriside kesin bunları canavar yemiş
Ama canavar fazla uzağa gidemezmiş
Çünkü iki kişiyi yiyince karnı şişermiş
Ve bulunduğu yere devrilirmiş
Bu arada bazıları fenalık geçirmiş
Bazıları da krizlere girmiş
İşin aslı ise biz gelince öğrenilmiş
Hal bu ki bizim keyfimiz yerindeydi
Zamanın nasıl geçtiği dikkatimizi bile çekmedi
Postacı Hüseyin de kalkın gidin demedi
Çünkü adam iyi niyetliydi
Netice de onlar aramış bizi
Bizde izledik tam üç adet Kemal Sunal filmi
Arada ki farksa biz izledik film ve komedi
Onlarda yaşamış gerçek bir trajedi
Ama trajedi mutlu sonla bitti
Tıpkı bir Holyvood filmi gibi
Üstelik filmin kahramanları yerliydi
Başroldekilerse Orhan ve Aliydi
Ali Rıza BABA
Temmuz 2006 ANKARA
BİR GÜNDE İKİ MAÇ VE İKİ MECERA
Soğuk kış kapıdan uzaklaşmış yerini bahar almıştı
Ağaçlar çiçek açmış ekinlerde epey kabarmıştı
Sizin anlayacağınız aylardan ya nisan yada mayıstı
Şimdi anlatacaklarımsa güneşli bir cumarteside yaşanmıştı
Sabah kalkınca ilişti gözüm yine harmanyerine
Çok heyecanlandım top oynayan çocukları görünce
Sevinçle koşarak bir solukta ulaştım harmanyerine
Bu arada aklıma gelmedi haber vermek evdekilere
Harmanyerine varınca önce biraz üzüldüm
Çünkü kendi yaşıtlarımı değil benden biraz büyük olanları gördüm
Anladığım kadarıyla gideceklerdi maça Hocabeyliye
Tam döndüm eve gelmek üzere
Bir ses duydum arkadan Ali sende gelirmisin diye
Önce biraz şaşırdım sonra heyecanla atıldım
Evet tabi ki gelirim hem de çok sevinirim
Kimler yoktu ki o kadroda
Beytullahtan Menderes ve Çapan’a
İsmailden Veysel’e ondanda Ramazan’a
Hepsi de çok iyi oyunculardı o zamanlarda
Her ne kadar ben biraz cılız kalsamda
Çağırmışlardı beni de bu maça
Ya iyi bir imaj bıraktığımdan onlarda
Ya da mecburen adam yokluğunda
Ama önemli olan bu heyecanı yaşamaksa
Ayrıntılar kimin umurunda
Netice de Aflak’ı temsil edecektim bu güzide arkadaşlarla
Bu gurur yeter de artar bana
Bu benim ilk köyler arası maç tecrübemdi
Hem çok heyecanlıydım hem de sevinçli
Yol boyunca konuşuldu teknikler taktikler
Bana da sende bekte oynayacaksın dediler
Pek sevmesem de oynamayı bekte
Uyacaktık mecburen takım disiplinine
Önemli olan Aflak’ın galip gelmesiyse
Tabi ki oynardım görev verilen her yerde
Yarım saatlik yolculuktan sonra ulaştık Hocabeyliye
Zaten bekliyordu bizi hocabeyliler dört gözle
Bizim geldiğimizi görünce kurdular hemen iki kale
Seyirciler de hazır olunca yerlerinde
Engel kalmadı artık maça geçmeye
Hemen başlamıştı maç
Beytullah açıklara kaç
Yine başarılı bir verkaç
Yerindeydi rakibin müdahalesi oldu yine taç
Karşı karşıya pozisyonda kalınca Menderes yavaş
O anda yolmuştuk hepimiz saç ve baş
Sonra Beytullahtan sert bir şut
Bağırdı seyirciler taş üzeri aut
Aslında bu şut bal gibi goldü
Kale direği olmayınca seyircilerin dediği oldu
Maç deplasmanda olunca bizim de gıkımız çıkmıyordu
Maçın başlarında tutuk olan Ramazan
Maçın ortalarında şahlandı bir an
Bu arada Beytullahta başladı seri çalımlara
Çare bulamayınca rakip Beytullah ve Ramazan’a
Başvurdular sertliğe ve mızıkçılığa
Hem gollerimizi saymıyorlardı
Hemde her pozisyonda çelme takıyorlardı
Bu vaziyette galip gelmemiz mümkün değildi zaten
Bu durumu protesto edip ayrıldık sahadan hemen
İşi kavgaya dökmek isteseler de
Berber Ömer ve birkaç sağduyulu vatandaş girdi devreye
Her ne kadar onlar bu durumu engelleyemese de
En azından kaçacak kadar zaman kazandırdılar bize
Ve uzaklıştık oradan seri bir şekilde
Tam Hocabeyliden çıktık derken
Yol kenarındaki topa vurdu birisi bizimkilerden
Hepimiz kızsakta arkadaşa geçmişti iş işten
Çoktan inmişti özün içine top yolun üzerinden
Topumu aldılar diye çocuk ağlayınca
Çocuğun babası bir hışımla çıktı dışarıya
Çok korktuk adamdan ve başladık kaçmaya
Adam bizi yakalayamayacağını anlayınca
Düştü peşimize kocaman bir kangalla
Hemen daldık özün içine
Adam boyu otların içine girince
Azdırdık izimizi uzaklaştık epeyce
Ama yinede geliyordu köpeğin sesi
Sanki ensemizde hissediyorduk adamın nefesini
Birazda içimizden bazıları korkuttu bizi
Neymiş efendim varmış adamın elinde tüfeği
Özün içinde epeyce yol aldıktan sonra
Çıktık ekinlerin arasından Ortaköy yoluna
Tüm bu olanlardan ibret almak bir yana
Hala diyorduk gidelim Ortaköy’e maça
Ve başladık yeni bir maceraya
Ortaköy’e varınca gittik İstiklal ilkokuluna
Okulun bahçesindeki çocukların yanına varınca
Çağırdik onları maç yapmaya
Önce biraz burun kıvırsalar da
Kabul ettiler sonunda
Maçın başlarında başabaş oynasakta
Sonraları yorgunluğumuz çıktı ortaya
Hemde karnımız aç olunca
Hükmetmiyordu artık beyin ayaklara
Birazda hır gür çıkınca
Yarım bıraktık o maçı da
Maçtan sonra bir tur attık çarşıda
Ama hiç birimizin cebinde yoktu beş kuruş para
Yürüyecek takatimiz kalmayınca
Çapan dedi teyzemin evi hemen şurada
Önce biraz utansakta
Sabrımız kalmamıştı açlığa ve susuzluğa
Ve dayandık Çapan’ın teyzesinin kapısına
Teyze bizi çok iyi karşıladı
Hepimizi öptü ve bağrına bastı
Ve daha biz söylemeden konuyu o açtı
Açmısınız çocuklar hazırda var pilav ve çorba
Yanına da yaparım tatlı ve salata
Bir güzel karnımızı doyurduk
Bu arada gözümüzü televizyondan alamıyorduk
Televizyonda vardı Şirinler
Bu çizgi filmi herkes çok sever
Üstelik televizyon renkliydi
Daha bizim köye renklisi gelmediydi
Gerçekten şirinler maviymiş
Gargamel bu konuda haklıymış
Meğer sarışınmış şirine
Şu renkli televizyon da ne kadar güzelmiş be
Çayımızı da verince teyze
Fer gelmişti artık gözlerimize
Biz müsade isteyince
Güle güle gidin dedei teyze
Ve selam söyleyin annelerinize
Tüm bu olanları yorumlayarak girdik köye
Zaten havada kararmak üzere
İnsan çok mutlu oluyor kendi evine gelince
Anlatmadım o gün yaşadıklarımı hiç kimseye
Sırrımı açıklamak kısmetmiş bugüne
Ama bu durumu tavsiye etmiyorum size
Nereye giderseniz haber verin evdekilere
Paylaşın yaşadıklarınızı ailelerinizle
Eğer başınıza birşey gelirse
Size ilk sahip çıkacak ailelerinizdir
Ateş düştüğü yeri yakar gerisi hikayedir
Bu yüzden ailelerinizin kıymetini iyi bilin
Onların bir dediklerini iki etmeyin
Sonra bir bakarsınız kalmamış kimse yuvada
Ancak görüşürsünüz bayaramda yada seyranda
Yada üçbeş yılda veya…………………………..
Ali Rıza BABA
Temmuz 2006 ANKARA
Not Bu olay 1987de yaşanmıştır olayın kahramanları
Ben Ali Rıza Baba
Beytullah : Kayaoğlunun Yunus’ un oğlu
Mennderes: Kayaoğlunun Yunusun oğlu
Ramazan : Ka’lerin Erdoğanın kardeşi
Çapan Muhtar Yusuf’un oğlu
Berber Ömer: Hocabeylili olup yanlış hatırlamıyorsam Hilmi Karanfil’ in oğlu Yavuz’ un bölesi(kuzeni)
Olay yaşanmış olup yaklaşık 20 yıl sonra kaleme alındığı için yer yer şairin hayalgücü devreye girmiş olmakla beraber olay özü itibariyle böyledir aslında olayın kahramanlarınında yorumlarıyla katkıda bulunması halinde ogün o maça gidenlerin sayısı ve kimler olduğu anlaşılacaktır.
BİR BAŞKA GÜZEL GÖRÜNÜR AFLAK HOCABEYLİ YOLUNDAN
Ortaköyden Ağaçörene Hocabeyli yolundangidenler çok şanslıdırlar.
Zira Ortaköy çıkışından Hocabeyli girişindeki öze kadar yeşillikler arasında
çok şirin bir köy eşlik eder onlara
Bozkır barajından başlayıp, Hocabeyli ve Namlıkışla
köylerinin içlerine kadar uzanan, içerisinde yeşilin
her tonunu görmenin mümkün olduğu bir vadi
Aflak’ı adeta bir gerdanlık gibi sarar.
Hocabeyli yolundan gidenler ise hem bu gerdanlığa
hem de bu gerdanlığın arkasındaki güzele bakmaya doyamazlar
Çoğunlukla orta anadoluyla özdeşleşen söğüt ve kavak ağaçlarının bulunduğu
bu vadide elma,armut,iğde,ceviz,kayısı gibi ağaçların sayısı da azımsanamayacak kadar
çoktur Çok sayıda pınar ve çeşmenin olduğu bu vadide yakın zamana kadar
birisi höyük mevkiinde diğer ikisi de gürgenli, ile çatalköprü arasında olmak üzere
toplam üç adet su değirmeninin olduğunu anlatır Büyüklerimiz Su kaynakları bakımından
oldukça zengin olan bu vadi aynı zamanda bozkır barajını besleyen önemli kaynaklardandır.
Özellikle kış aylarında Göbek dağından ve çevresindeki irili ufaklı tepelerden
bu vadiye akan yağmur ve kar suları buradaki pınar ve çeşme suları ile birleşerek
bozkır barajına hayat vermektedir Aflak’ın hemen yanıbaşında bulunan
kayalı boğaz adından anlaşılacağı üzere etrafı yalçın kayalarla çevrili
adeta doğal bir mesire alanı gibidir. Özellikle yaz aylarında buradaki çeşmelere
akın eden yöre insanı halı ve kilimlerini burada yıkadıktan
sonra kayaların üzerinde kuruturlar.
Öyle ki burada halı yıkayabilmek için geceden sıraya girerler.
Çünkü yöre halkı burada geçirilen zamanın ayrıcalığını çok iyi bilir.
Şırıl şırıl akan su sesleri iki taraftaki kayaların etkisiyle yankı yaparken
hafif esen rüzgarın da etkisiyle ağaç dalları eşlik eder onlara.
Bu melodiye eklenen kuş sesleri ise bu tatlı melodiye adeta bir vokal gibidir.
Bu güzelliğin farkında olan kayalı boğaz tutkunları halı kilim yıkamayı bahane ederek
gece yarısından itibaren akın ederler bu doğal mesire alanına
Kayalı boğazdan sonra başlayan davutağa mevkii ise
iğde ağaçları ve asma bahçeleriyle ünlüdür.
Özellikle bahar aylarında yol kenarlarındaki sağlı sollu iğde ağaçları .
Öyle güzel kokar ki siz farkında olmadan ayaklarınız götürür
sizi bu güzelliğin içine Hele o baldan tatlı üzümleri yok mu,
güzün onları asmadan koparıp yemek, sonrada o üzümlerden pekmez yapmak,
bir iş bir uğraştan ziyade bir eğlence bir tutkudur,
Aflaklılar için.Köyün arka tarafı ile Tepeköy yolu arasında yer alan
akpınar mevkii ise ismi ile müsemma pınarlar çeşmeler yöresidir.
ceviz ve kayısıları ile meşhur olan akpınar mevkiinde
her bahçenin önünde bir çeşme ve havuz var desem mübalağa yapmış olmam.
Tepeköy ve Gökler arasındaki toraman, karapınar,
,ortatepe, pisomar, kıllıbaş mevkileri buğday üretimi açısından
beklide Ortaköy civarındaki en verimli topraklardır .
Köyün koyunlarının ve sığırlarının otlatıldığı
ve şuan 400 dönümü üzerinde Niğde Üniversitesine ait
değişik yüksekokullarının yer aldığı
Ahmet fakihlide 12 oluklu bir çeşme
adeta kendine ait bir bir rekoru elinde tutmanın verdiği
gururla yıllardır akmakta ve şehirleşme kurbanı olmamak için
kendisine uzatılacak şefkatli elleri beklemektedir.
Yukarıda bahsettiğiğm özelliklerinden dolayı
Aflak, göçmen kuşların özellikle de leyleklerin uğrak yerlerindendir.
Aflaklılar leylekleri o kadar benimsemiştir ki
Baharı müjdeleyen bu kuşların yuvalarını titizlikle korudukları gibi
içlerinden onlara yuva yapanlar bile vardır.
Sürekli sıcak bölgelere göç eden bu kuşlara Aflaklılar,
hicaz bölgesinden göç ettiğini düşünerek hacıbaba ismini vermişlerdir .
Sebzecilik, meyvecilik, küçük ve büyükbaş hayvancılık ile hububatçılık gibi
tarımın tüm unsurlarına rastlamanın mümkün olduğu
Aflak kültürel yönü ve gelenekleri ile de oldukça renklilik arzetmektedir.
Ama bu konuyu ve 15-20 mayıs arasında gerçekleştirdiğim
Aflak seyahatine ait anekdotları
daha sonraki yazılarımda sizlerle paylaşacağımı belirterek hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ali Rıza BABA
AŞKA DÖNÜŞEN NEFRET
Çocukluk çağlarındaydım
Henüz altı yaşındaydım
Gece gündüz oyun oynardım
Nedense hiç yorulmazdım
Annemin dediğine göre geceleri hep sayıklardım
Bazen gol kaçırır bazen de arkadaşlarımı çağırırdım
Birde kedileri çok severdim
O yüzden rüyamda hep pisi pisi derdim
Yine birgün oynadım akşama kadar hoplaya zıplaya
Akşam olunca da geldim eve sallana sallana
Evde ağabeyim dedi Ali seni yazdırdım okula
Çok sevindim ve hemen oracıkta attım birkaç takla
Sonra ağabeyim verdi bana bir defter bir kalem birde çikolata
Okul açılınca da gidersin dedi arkadaşlarınla okula
Ertesi gün dikti annem bir çanta çapıttan
Ağabeyimde diktirdi bir önlük siyah kumaştan
Geriye kalmıştı bir mendil birde beyaz yaka
Onları da alınca olmuştum çok fiyaka
Ve başladım arkadaşlara satmaya caka
Pazartesi sabahı bir grup arkadaşla tuttuk okulun yolunu
Bilmiyordum nereye çıkacak acaba bu yolun sonu
Daha ilk günden karşılaştım okulda bir sürprizle
Dediler senin hem boyun kısa hem de yok daha kaydın bile
Çok üzüldüm ve döndüm eve gözyaşımı sile sile
Meğer ağabeyim varmış Yılmaz hocamın yanına
Demiş benim bir kardeşim var geldi tam okul çağına
O da demiş gelsin de bir bakalım boyuna posuna
O günde Yılmaz hocam orada olmayınca
Dediler bana seneye gel biraz daha uzayınca
Haber verdik bu durumu Yılmaz hocama hemen
Bunun üzerine aldılar beni okula hiç sorun etmeden
Ve başladım gitmeye okula arkadaşlarım Savaş ve Hazretnen
Bazen gidiyorduk muhtarın evinin önünden
Bazen de Hamdiler caddesinden
Okula gitmekte insana başka bir hava katıyor gerçekten
Ama ilk günler okulu pek sevmedim
Çünkü acıksam yemek yiyemezdim
Susasam su içemezdim
İhtiyaçlarımı zaten gideremezdim
Tüm bunlar için teneffüsü bekleyecektim
Üstelik sürekli ödev veriyorlardı
Yapmayınca da çok kızıyorlardı
Geç gelmek zaten on kusurlu hareketten
Yaka takmamaksa kırmızı karttı direkten
Birde vardı okul başkanları
Onların hepsi beşinci sınıfın çocukları
Atıyorlardı bizlere havaları civaları
Caka satmada geçemezdi kimse onları
En ufak bir hatada bulurduk kendimizi yüce divanda
Üçler hoca vardı yüce divanın başında
Okul başkanları ise iddia makamında
Çok yıldız saydık bu yüzden sınıftaki tavanda
Ne yazık ki dağınık ve unutkandım
Ya mendilimi unutur yada yaka takmazdım
Ya da fişlerimi kaybederdim
Zaten fişler çok küçük şeylerdi
Ben kaybetmesem bile onlar düşerdi
Nedense öğretmenmiz fişlere çok önem verirdi
Onlar kaybedenlere ya kızar yada onları döverdi
Zaten fişte ne diyor Ali gel
Devamını da istersen ben söyleyim gel
Ali gel pat güm
Yediğimiz tokatlar da Osmanlıydı tüm
O yüzden her çağrılan yere gitmiyordum
Çünkü Ali gelin devamını iyi biliyordum
İleri görüşlülükten değil tamamen tecrübeden istifade ediyordum
Bu nedenle de fişleri hiç sevmiyordum
Pencereden bakıyordum hep hasretle dışarıya
Can atıyordum hep dışarıya çıkmaya
Zaten anlatılanlarda girmiyordu hiç kafaya
Çünkü oynamak istiyordum hep hoplaya zıplaya
En sonunda başladım kaçmaya okuldan
Ya dönüyordum eski mezarlığın oradan
Ya da atlıyordum bahçe duvarından
Bazen de turluyordum kayalı boğazdan
Haberdar oldu ailem en sonunda olanlardan
Bunun üzerine getirmeye başladı ablam tutup kolumdan
Bu arada yarı etmemize rağmen ilk yarıyı
Ne yazabiliyordum yazıyı
Ne de sayabiliyordum sayıyı
Ne de sökmüştüm okumayı
Ancak iyi biliyordum çelik çomak oynamayı
Ve de top peşinde koşmayı
Kısaca envai çeşit angaryayı
İlk zamanlar oturuyordum hep arkalarda
Her ne kadar bedenim sınıfta olsa da
Dışarıdaki oyun vardı hep aklımda
Ayrıca kırk tilki dolaşıyordu kafamda
Şu zil bir an önce çalsa da
Firar etsem bende bu arada
Ulaşsam kırlara da
Haykırsam özgürlüğümü orada
Tabii duygu ve düşünce kaçmak olunca da
Gelmiyordu başarıda bu durumda
Sonra çark etti aklım
Neler oluyor etrafta bir bakalım
Nihayet işin sırrını kavradım
Öndekiler dinliyordu öğretmeni can kulağıyla
Arkadakilerde meşguldü bu esnada yaramazlıkla
Bende oturduğumdan arkalarda
Uyuyordum haliyle oradaki arkadaşlara
Meğer işin sırrı arkadaşlardaymış
Onlar gerçekten kişinin aynasıymış
Bu sırra binaen bende geçmek istedim öne
Hop dediler geçemezsin öyle kendi keyfine
İstersen şansını bir dene
O vakitte karşına çıkacak aynada kırık bir çene
Ama üzülme belki geçersin gelecek sene
Anlaşılan gerekiyordu kendimi ispatlamam
Karar verdim artık çalışacağım tamama
Hiç yakışmıyordu bana edemem ve yapamam
Zaten evde yardım ederdi bana ağabeyim ve ablam
Artık dinliyordum öğretmenimi dikkatle
Ödevlerimi de yapıyordum titizlilikle
Kısa sürede sökmüştüm okumayı bile
Arkadaşlarımı yakalamak için çalışıyordum azami gayretle
Nihayet yakaladım onları girmeden on beş tatile
Okula olan nefretim dönmüştü biranda aşka
Eski Ali gitmişti yeni Ali ise bambaşka
Derslere karşı başlayan bende ki alaka
İltifata sebep oluyordu aferin Ali harika
O günden sonra bir daha yaşamadım ders sorunu
Çünkü dinlerken öğreniyordum derslerin çoğunu
Ayrıca çok iyi değerlendiriyordum hafta sonunu
Böylece gönül rahatlığıyla oynuyordum istediğim oyunu
Şimdi teşekkür ediyorum emeği geçenlere
Başta ailem olmak üzere beni destekleyenlere
Kıymetli öğretmenlerim Yılmaz ve Nadire Demiryüreklere
Kenan Turhan ve diğer cesur yüreklere
Ayrıca ismini sayamayacağım kahraman isimsizlere
Ali Rıza BABA
14 Ağustos 2006- ANKARA
ALMANYADAYDIM
Bu yıl yıllık iznimi Almanyada geçirmeye karar verdiğimde vize başvurusu için konsolosluğun başlattığı randevu sistemi sayesinde konsolusluk önündeki çileli bekleyişlerin artık mazide kalması beni ençok sevindiren konuların başında geliyordu.Öyle ki, artık gece yarısından sıraya girmyecek, gecenin soğuğunda orada uyumayacak hatta oradaki fırsatçılardan battaniye kiralamak zorunda kalmayacaktım. Ama hesap etmediğim bir şey vardı. Çünkü konsolosluğun telefonları sürekli meşgul çalıyor,birtürlü düşmüyordu. Sonra öğrendimki randevu için belli bir ücret ödemek gerekiyormuş. Randevu için ücret uygulaması her ne kadar ilkel bir durum olsada ne yapalım, neticede bu durum çağdaş avrupanın bir uygulamasıydı. Biz de avrupalı olmak istediğimize göre katlanacaktık mecburen bu ilkelliğe.
Vize için gerekli olan tüm prosedürleri hallettikten sonra Germanvigs şirketine ait tarifeli uçakla 16 Ağustos sabahı saat 03:15 te Ankaradan Kölne uçtum. Bu benim üçüncü uçak seyahatim olduğu için önceki yolculuklara göre daha rahattım. Ama yinede uçak inip kalkarken biraz heyecanlandım. Yaklaşık üç saat kırkbeş dakika süren yolculuktan sonra Almanya saati ile saat altı civarında Köln Bonn havaalanına indik çok büyük olmamasına rağmen oldukça şirin ve de modern bir görüntüsü olan köln Bonn havaalanı Türklerin ençok kullandığı havaalanlarından çünkü bu bölgede çok sayıda Türk yaşıyor. Kuzey Ren vestfalen eyaletinde okullar yaklaşık on gün öncesinden açıldığından olacak ki havaalanı çok sakindi. Ayrıca uçak indiğnde dünyada sadece bize mahsus olan alkışlama adeti bu defa yapılmadı bence de doğrusu bu. Diğer türlü bana göre biraz komik oluyor. Havaalanında beni kayınbiraderim Ebu Bekir Eşim Yasemin ve oğlum Tarık Atuf karşıladı ayak üstü biraz hasbihal ettikten sonra otopatrktaki arabamızın yanına geldik. Orada ilk olarak Audi A3 marka arabanın SI TC 68 olan plakası dikkatimi çekti. Zaten böyle bir plaka olsa olsa bir Aflak tutkununun olabilirdi. Havaalanından çıkıp 20 kilometre kadar yol aldıktan sonra Dortmund, Frankfurt otobanına çıktık.yaklaşık 60 kilomretrede bu otobanda yol aldıktan sonra siegen yol ayrımına gelince otobandan ayrıldık. Üzeri ormanlarla kaplı küçük dağların arasına kurulmuş siegenin gaisvaid ssemtindeki kayın pederim Mustafa Koyuncu nun evine geldik. Benim geldiğimde Türkiye sıcaktan kavruluyor ve sıcaklık yaklaşık 40 dereceleri buluyordu. Almanyada ise hava sıcaklığı 15 derece civarındaydı.Bu duruma biraz tedbirsiz yakalanınca üşüttüm ve ilk iki günü hasta bir şekilde geçirmek zorunda kaldım
Siegen üzeri ormanlarla kaplı küçük dağların ve teprlerin arasına kurulmuş yaklaşık 100 bin nüfuslu şirin bir şehir. 5000 bin civarında Türkün de yaşadığı siegen, Gaisvaid.vaidanav, kröstall ve sigen merkezden oluşmakta. Türkler çoğunlukla demir çelik fabrikası stalvergin yer aldığı gaisvad semtinde oturmakta. Zaten çoğunluklada stalvergde çalışıyorlar. Bende Almanyada kaldığım 18 günlük süre zarfında
geisvaid zeppelin str de kaldım gerçi bu sokakta o kadar Türk varki zeppelin str adete zeppelin tr olmuş. Siegende çok sayıda Aflaklı da var bunların çoğunluğu gaisvaidde oturuyor. buradaki hemşehirlilerimizin bir kısmı ile görüşme fırsatıda buldum. ve bol bol memleket sohbeti ettik, laf döndü dolaştı köyümüzün veb sayfamıza geldi. Özetle bu çalışmalardan son derece memnun olduklarını ama yeterince fotoğraf olmadığını dile getirdiler. Belki merak edenler vardır. Siegendeki aflaklılar şunlar: Mevlüt BABA ve ailesi, Mustafa KOYUNCU ve ailesi, Hikmet Koyuncu ve ailesi, İhsan ÇUKURYER ve ailesi, Lütfi KARANFİL ve ailesi, Süleyman DEMİRYÜREK ve ailesi, Harun ŞAHİN ve ailesi, yine yeni nesil arkadaşlardan, Hızır BABA,. Oktay DEMİRYÜREK, Fahri DEMİRYÜREK, Murat ÇUKURYER, Ünal KOYUNCU, Ramazan ÇUKURYER, Ebubekir KOYUNCU, Fatih KOYUNCU ve aileleri siegende yaşamakta bu saydıklarım benim aklıma gelenler yani kısaca Aflakta bir mahalle oluşturacak kadar Aflaklı da siegende yaşıyor. Durum böyle olunca da bende kendimi Aflakta gibi hissettim ve hiç yabancılık çekmedim.
Almanyada kaldığım 18 günlük sürede hava çoğunlukla yağmurlu olduğundan pek fazla biryere gidemedim sadece siegene yakın olan dortmund, köln,gumezbah ve haigere gittim Bu seyahatlerimi daha sonraki bir yazımda sizinle paylaşacağımı belirterek hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Ali Rıza BABA
16 Eylül 2006 ANKARA
AFLAK YOLU
Ortaköyden çıktım yola
tek mezarda verdim mola
biraz dinlendim biraz yürüdüm
derken coplanderede göründüm
Aflak tutkusu ile atarken hızlı adım
karakelle de namlıkışlalı dedeye sollandım,
yinede aldırmadım yürüdüm koşar adım
zira Aflaka biran önce ulaşmaktı muradım
Derken Aflak göründü
yüzüme tebessümler büründü
biraz ilerde yanbasanın mehmetağa faytonla çıktı karşıma,
okul önünde yediğim çemen ekmek geldi aklıma,
derken çatal köprüye vardım
içtim soğuk suyundan yine de kanmadım
çünkü ben suya değil Aflaka susadım
sonra biraz güldüm birazda ağladım
işte o an AFLAK TUTKUSU nun ne olduğunu anladım
Şair Rıza aldı sazı vardır size bir sözü
ister olalım ağa, istersek paşa
istersen yüzyıl yaşa
yoksa yüreğinde Aflaka sevda
Geçmiş ömrün boşa
ister haline ağla
istersen vur kafanı duvara
ama unutma dönüp dolaşıp yine geleceksin Aflaka
belki sağlıkta belkide musalla taşında
Ali Rıza BABA
AFLAK TUTKUSU
Aflaktı eskiden bu diyarın adı şimdi ise akpınar
Fani dünyada yurt olmuş bize bu şirin diyar
Lakin olsa da kıymetini bilmeyen bahtsızlar
Arif olan bahtiyarlarda çok şükür epeyce var
Kaldı bize bu bereketli topraklar atalarımızdan yadigar
Toraman, beşikkaya ortatepe kepir kulözü ve akpınar
Unutmamalı davutağa ahmet fakihli ve karapınar
Tepeköyden başka hocabeyli yolundan bir başkadır akpınar
Kaç defa denesem de senden kaçıp uzaklaşmak yar
Umduğumu bulamadım senden gayrisinde gezmeme rağmen diyar diyar
Senin bağrında ebediyet uykusuna yatana kadar
Uyumak istemiyorum bu dünyada zira vakit oldukça dar
Bu yıl 19 mayısın cuma gününe rastlaması çok iyi oldu. Çünkü uzun zamandır planladığım fakat bir türlü gerçekleştiremediğim Aflak seyahati için bu durum bulunmaz bir fırsattı
18 mayıs akşamı eşim Yasemin ve oğlum Tarık Atufu da alarak düştüm Aflak yollarına. Bulduğum ilk fırsatta bizim emektar javaya(74 model) Demiryüreklerin benzin istasyonundan biraz benzin alıp Yeğenim Ömer Veliyle beraber Aflak tutkusuyla dolaşmaya çıktım.
Kepir mevkiine varınca motoru durdurup o eşsiz manzarayı izlemeye başladım.Mevsim bahar olunca havada ne sıcak nede soğuktu. Sadece tatlı bir rüzgar esiyordu. Aflakı tüm endamıyla karşımda görünce selamlarcasına hafif başımı öne eğdim. O tertemiz havasını içime çektim ve dakikalarca Aflakı izledim. O an çocukluğum bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Gürgenlide kuzu güden çocukları görür gibi oldum. Selimlerin özündeki bentten Şakir Ağanın sesi geliyordu sanki. Şakir ağa meroydu ve bentte su için bekleyen omuzu kürekli insanlara sesleniyordu. Önce nevale diyordu.Gündüz nevale sulanacak akşam da elma ve kavak diyordu. Sonra dolamaçtaki bahçemizde bulunan elma ve kavakları sulamak için ağabeyimle gece yarısı düşe kalka aman Hocabeyliler görmesin diyerek el feneri bile yakmadan Hocabeylinin altındaki büyük pınardan su yıkmaya gittiğimiz geceleri hatırladım. gece dışarıda yatıp çise düşünce soğuğu iliklerimize kadar hissettiğimiz anı yeniden yaşadım sanki. Hatta bir seferinde bu durumuzu gören rahmetli Hacı Ali Bayraklının kendi keçesini bana verip kendisinin açıkta yattığı gece geldi aklıma. Sabaha karşı sulama işini bitirip yorgun ve uykusuz ama görevini yapmış olmanın huzuru ile zafer kazanmış bir komutan edasıyla eve gittiğimizi ve evde bizi bekleyen babamın gülümseyişini hatırladım ve odukça duygulandım.
Daha sonra kepir mevkiinden hareket ederek gürgenlideki tüm baba ailesinin elbirliğiyle rahmetli babamın anısına yaptığı çeşmenin yanına vardım. Önce bir su içtim. Uzun uzun etrafı izledikten sonra yolun öbür tarafında bulunan alıç ağacının yanına vardım. Sonra yamacında bulunduğum göbek dağına dönerek dedimki şu dağın dili olsada anlatsa öküzle çift sürenleri, tırpanla çayır biçenleri. Anlatsa kağnı ile sap çekenleri ve kocalarına yardım eden fedakar anaları birde bu perişanlıkta büyüyen söbelekteki zavallı bebekleri.
Biraz sonrada Çadıryerine vardım.Çocukluğumun büyük bir kısmını geçirdiğim bu yerin benim nazarımda çok ayrı bir kıymeti vardır. Oradaki tarlamızın başında eğri bir karaağaç vardı. Küçükken ben hep ona çıkar oradan hocabeyli yolundan geçen arabaları seyrederdim. Bazen şarkı mırıldanır bazende avazımın çıktığınca bağırırdım. Ağacın üzerindeyken bir kuş kadar özgür hissederdim kendimi. Ne yazık ki sonra traktör geçemiyor diye babam o ağacı kesmişti. Şimdilerde o ağaçtan kalan sürgünler epey büyümüş tam o sürgünlerin yanına varıyordum ki özün öbür tarafında Hocabeyli yolunun altındaki köprü ilşiti gözüme. Küçüklüğümde suların çağladığı bu köprüden şimdi damla su akmıyordu Ama bu hazin manzara karşısında sanki içime bir şeylerin aktığını hissettim ve orada daha fazla kalamadım.
Sonra Çadıryeri ile Aflak arasındaki toprak yoldan geçerek yukarı çeşme üzerinden Namlıkışla yoluna çıktım. Aflakın içinden geçerek tepe köy yoluna,oradanda akpınar mevkiindeki bağımıza vardım. Ama orada karşılaştığım manzara karşısında adete dona kaldım. Zira ata yadigarı o meşhur kayısı ağacımız baharın ortasında kupkuru bir vaziyetteiydi. Zaten bağımızdaki asmalarıda yaşlandığı gerekçesiyle ağabeyim sökmüştü. Çevredeki bağlarda da durum pek farklı değildi. Bazı bağlarda asmalar sökülmüş bazı bağlarda adete sahipsizcesine bakımsızdı. Şaşkınlığım tam geçmemişti ki gördüğüm bir manzara bende tam bir şok etkisi yaptı. Köyümüzün en eski ve en görkemli ağaçlarından olan Kütürün bağındaki koca ceviz ağacı yerinde yoktu. Evet yanlış görmemiştim o asırlık ağaç köyümüzün son yüzyılına şahitlik eden o canlı tarih artık yoktu.Öğrendiğm kadarıyla ceviz ağacı doğalgaza kurban edilmişti. Kim bilir belkide o koca ceviz ağacının kesilmesi belkide bizim kayısı ağacının kuruma sebebiydi. Kayısı ağacı tüm bu olanlara tepki gösteriyor ve çareyi kurumakta buluyordu. Ama en azından kuruda olsa kayısı ağacı ile vedalaşma fırsatını bulmuştum. Büyükihtimalle seneye o da yerinde olmayacaktı.
Tanık olduğum bu hadiselerden sonra oradan ayrıldım ve kayalı boğazın üzerinden etrafı iğde ağaçlarıyla kaplı ralli pistini andıran inişli çıkişlı bir okadarda virajlı yoldan geçerek höyük mevkiine indim. Bu esnada yolda karşılaştığım bir koyun sürüsünün köpeği biraz korkutsada beni çok şükür vukuatsız bir şekilde Höyük mevkiine ulaştım.
Akpınarda karşılaşyığım manzaraların yanında Höyükteki sökülmüş elma ve kavaklar açıkcası beni pek etkilemedi. Zaten elma aşkı ile bilinen Yakup Şahin ve Sefer Demirel bile elmaları söktükten sonra söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Tüm bu olanlara rağmen eve döndüğümde Yakup Ali (BABA) amcamın evinin önünde ki köyümüzün en eski ağacı olan yaklaşık 100 yaşındaki pelit ağacının dimdik ayakta durduğunu görmem bana teselli olmuştu.
Sonuç olarak sevinci coşkusu, hüznü, kederi ve sitemiyle bir Aflak seyahati böyle geçti. Her ne kadar karşılaşmış olduğum bazı nahoş tablolar kırsada biraz kalbimi darılmadım ne Aflaka ne de Aflaklılara nihayetinde yüreği Aflak sevdasıyla çarpan bir Aflak tutkunuydum. 22 Mayıs sabahı 10 yaşında Aflaktan ilk ayrıldığım anda hissettiğim duygularla hüzünlü ama geri dönme noktasında da oldukça ümitli bir şekilde düştüm gurbet yollarına……….
Ali Rıza BABA
Haziran 2006 ANKARA
KEÇİNİN BAŞINDAKİ KAZIK
Keçinin Başındaki Kazık ve Adını Söyleyen Tırmık
Birgün şehre giden bir aflaklı
Döndüğünde ise amanın pek fıyakalı
Bizimkine bi haller olmuş şehirde ve orada kalmış hep aklı
Babası ile inmişler ahıra bizimki hemen tıkamış burnunu
Ve sormuş babasına göstererek keçinin boynuzunu
Papa pu keçinin paşıntaki kazıklarda ne
Oğlundaki tuhaflığı hisseden baba demiş bak oğlum dinle
Bu keçiyi geçen hafta satmaya götürdüm şehre
Ama satamadım bir türlü ne hikmetse
Eve geldiğimizde keçi huysuzlandı nedense
Bende çaktım bu kazıkları beynine
Belki kendine gelir diye
Oğlu demiş eee
Eeesi sende gittin şehre
Ve başladın keçilik etmeye
İstersen sana da çakayım iki kazık gelirsin hemen kendine
Bu durumdan gerekli dersi çıkarmayan ukala
Pişkin pişkin devam ediyormuş sorulara pekala
Bu defa gözü takılmış duvara yaslı tırmığa
Ve sormuş babasına papa pu çöplü çupuklu sopada ne
Babası o adını söyler sana basarsan eğer çubuktan dişlerine
Bizimki yapınca babasının dediğini çarpmış tırmığın sapı kellesinin köküne
Haykırmış bizim ki bilmem ne yaptığımın tırmığı alıyordun neredeyse aklımı
Babası eklemiş bak oğul söyledi tırmık sana adını
Merakın devam ediyorsa sor istersen birde soyadını
Ali Rıza BABA
GALDIR ULEN TAAR BUUN AÇ YATACAAM
Tahir solak’ın babası ırahmtlık cafar ağam bi gün acıkhmış ki hemi nası eve gelmiş
-avrat banga bi ekmek hazırla açlıkhdan ölecaam
dimiş.
Tabi avrat o gunü bi guül cacığı bişirmiş amma yimiye doyamang. avrat getirir guül cacını herifing öngüne
-al herif yi
dir. Cafar ağam yir bi saan daha ister avrat onuda getirir. Onuda yir bidaha bidah dirken cafar ağang 3 saan guül cacıyınan 2 buküm ekmaa yimiş. Avrat herife gızmış
-nurüyung kele herif o ne yuva aaşama yimek galmadı 3 saan cacınan 2 buküm ekmek yiding biz ne yiyeciiik ıcıhda bize algoysaydıng
demiş. Tabi cafar ağang singirlenir veoğlu taaar’e dirkine
-“galdır len taaar buun aç yatacaaam
Derleyen.: MEVLANA BABA
Lojistik Destekte Bulunanlar: Ömer Veli BABA, Meryem BABA, Ahmet BABA(uyuyarak)
Olayı Mevlanaya Nakleden SÜLEYMAN BABA